10 Ağustos 2007 Cuma

Yeraltında yaşamak.

Yeraltı.

"Ben hasta bir adamım...Kötü bir adamım. Suratsız bir adamım ben. Galiba karaciğerimden zorum var. Belki yirmi yıldır bu haldeyim. Kırk yaşıma geldim. Kabayım... Aslında ben fena bir adam değilim. Sonra ne fena ne iyi, ne alçak ne namuslu, ne kahraman ne de haşerenin biri olabilirim. Hiç bir şey olamadım. Şimdi bir yandan köşemde pinekliyor, bir yandan da acı, faydasız bir teselliyle avunuyorum: Zeki insanlar asla bir baltaya sap olamazmış, olanlar aptalmış...Zamanımızın bütün aydınlarında olduğu gibi marazi derecede duyguluyum... Ve gene zamanımızın her namuslu adamı gibi korkağım... Okumaktan başka yapacak işim, gidecek yerim yok.."
"Bu sırada beni üzen bir sorun daha var: Ne ben bir kimseye benziyorum, ne de herhangi biri bana benziyor."
"İnsanlardan kurtulmayı, sükunet'e kavuşmayı, yeraltıyla baş başa kalmayı istiyordum. Alışamadığım canlı hayat'ı öyle yadırgamıştım ki soluğum kesilecek gibi oluyordu".
"Romanda bir kahraman olmalı. Halbuki benimkinde bile bile bir kahramanın tamamıyla tersi hususiyetler toplanmıştır. Hepimiz yaşama alışkanlığını kaybettiğimiz için, her birimiz az çok topalladığımız için yazılarımın gayet tatsız tesir bırakacağına eminim. Yaşamaya karşı duyduğum yadırgama hissi öylesine kuvvetlidir ki bazen gerçek 'canlı hayat'a karşı adeta tiksinti duyuyoruz. Bize bunun hatırlatılmasından de hiç hoşlanmıyoruz. O hale geldik k, gerçek 'canlı hayat' bize adeta bir iş, bir vazife gibi görünüyor; onu kitaplardan öğrenmeyi tercih ediyoruz.
Peki ama bazı bazı o telaşlanmalarımızın, çılgınlıklarımızın sebebi ne-istediğimiz ne ?"
"Biz bugün 'canlı'nın nerede yaşadığı, neden ibaret olduğunu, adını sanını bilmiyoruz... İnsan olmak, yani gerçek kendi vücudumuzun, kanımızın adamı olmak bize güç geliyor. Bundan utanıyor,, ayıp sayıyoruz; bilmem ne biçim bir genel adam olabilmeye gayret ediyoruz. Aslın da biz ölü doğmuş yaratıklarız."

"Birden iğrenç bir düşünce doğdu beynimde; tüm vücudum kötü bir titremeyle ürperdi. İnsan aynı kötü duyguları ancak rutubetli, havasız yeraltına girerken duyabilirdi. Bu iki gözün şimdi, tam böyle bir anda beni incelemeye başlamış olması hiç de doğal bir durum değildi.
Zavallı kızcağızla iki saat süresince tek bir söz konuşmadan yattığımı, hatta konuşmayı gereksiz bulduğumu düşününce birden gülesim geldi. Şimdi ise fuhuş denen şeyin akrep gibi iğrenç olduğunu düşünerek ürperiyordum. Evet, fuhuş gerçek bir sevginin bittiği yerde, tüm utanmazlığı, kabalığı, sevimsizliği ile başlıyordu."

"Sevişen bir karı-kocanın arasında olanları hiç kimse bilmemelidir. Aralarındaki geçimsizlik konularını öz annelerinden bile gizlemeliler, asla ondan hakemlik istememelidirler. Çünkü en iyi hakem gene kendileridir. Evet, aşk kutsal bir sırdır, aile içinde geçenler tüm yabancı gözlerden gizlenmelidir. Bu evliliğin kutsallığını bir kat daha artırır. mutluluğu çoğaltır. Böylece karı-koca birbirlerini daha çok sayarlar, saygı da geçinmenin gerçek temelidir"

Bu alıntı dostoyevski'nin yeraltından notlar kitabından.
Herkesin okumasını isterim.

1 yorum:

adalet dedi ki...

merhaba celal bey bütün blog yazılarınızı okudun çok harika allah razı olsun insani duygularınız çok güçlü ve faydalı sizle bu konularda ve bu sayısal loto konularında mailleşmek ve msn leşmek isterim adalet zora uşaklıyım istanbulda oturuyorum izmirde amcamlar oturuyor sıksık geliriz mail adaletzora@gmail.com